20 Şubat 2009 Cuma

ismail taviş


beşiktaşlı eski futbolcu. nam-ı diğer komando ismail.

1987-88 sezonunda bir zamanların futbolcu fabrikası boluspor'dan tüm yeni transferler gibi büyük umutlarla transfer edilmişti. ama ne yazık ki istenilen performansı gösterememiştir 2 kez a milli 4 kez de olimpik milli olan bu futbolcumuz.

ismail’in şansızlığı kadro açısından her şeyin iyi hoş oldugu 1.milne döneminin ( tr liginde ilk iki sene ikinci olduğu dönem yani) beşiktaş'ında bir sağ beki bir de sol açık sorununun yaşanmasıydı. o dönemde de yakın dönemdeki gibi sağ bek-stoper hovardalığına (mustafa doğan-ali güneş-ali tandoğan-emre aşık-çağdaş atan vb.) benzer biçimde daha gordon milne gelmeden ulvi-samet gibi stoper-liberolar varken çeşit olsun diye bünyamin ve ismail de alınmıştı. asıl mevki stoper olmasına rağmen yokluktan! o sene hüsamettin, bünyamin, turanla birlikte sağ bekte denenmiş tıpkı digerleri gibi pek başarılı olamamıştı. sakatlık ve cezalar nedeniyle ulvi-samet ikilisinden fırsat bulduğu göbekte de kendini gösteremeyip eriyip gitmiştir ki... pek çok nostaljik şahsiyet gibi o'nun da unutamadığımız bir anısı mevcuttur dimağda.

15/05/1988 tarihinde inönüdeki kocaelispor maçında halilagiç-fevzi ikilisini aratmayacak şekilde 1-0 önde götürülen maçın artısı olmayan 90.dakikasinda gereksiz ve bir o kadar dikkatsizce verdigi geri pasını zamanin meşhur forvetlerinden "kasap buschman" yakalayıp ismi pek lazım olmayan file bekçisinin altından ağlara gönderdiğinde tribündekiler gibi evde babamla ben de olduğumuz yere çivilenirken şampiyonluk yarışındaki ezeli rakibimiz g.sarayin mümtaz ferdi eniştem koltuktan 3 adım öteye fırlamıştır bu golle.... babamla benim aynı anda “noluyoz lan bakışlarına” hedef olan enişte sarıya çalan kırmızı bir surat ama içi gülen gözlerle koltuktaki yerini almıştır hemen akabinde. lakin giden gitmiştir.

taviş'e gelince pek şans bulamadığı kadroda ertesi sene sözleşmesinin dolmasını bekledikten sonra başka bir siyah-beyaz sevdaya yelken açmış, aydın yollarına düşmüştür…
sonrasında da teknik direktörlük camiasına yazılmıştır.

foto : bolugundem.com

13 Şubat 2009 Cuma

yirmidört tv de 24 saniye ve labbadia

elimde kumanda, zap yaparken futbol maçı veren kanalda durdum eskiden kalma alışkanlıkla! almanya'nın sivasspor'u konumundaki hoffenheim'i duymuş takdir etmiştim. sempatimi kazanmışlardı benim de. sağ üst köşedeki 1-2 lik skora üzülsem de aynı anda serbest atış kullanan ve de çok güzel kulanan leverkusen'li barnetta ve arkadaşlarının bu şahane organizasyonunun golle sonuçlanmasını istedim yalan yok. istediğim oldu da. ama sonra yine üzüldüm. tam o sırada labbadia'yı telaffuz etti spiker. yıllar öncesine gittim. o zamanki inter star yahut magic box'ın sabri ugan veya öztürk pekin'inin eski k'lautern'li yeni bayern'li labbadia'nın demecini anons edişi hala kulaklarımda. bugün k'lautern ceza sahasında yangın var... dediği gibi de oldu tam anlamıyle cirit attı labbadia eski takım ceza sahasında ve yanılmıyorsam yine o'nun golüyle 1-0 galip gelmişlerdi o gün. bayern'i sevmem açıkçası ama bu ele avuca sığmaz , heyecanlı golcüyü sevmiştim. bir paolo rossi, bir roberto baggio, bir schilacci yerinde duramazlığı vardı sanki.
öyle.

10 Şubat 2009 Salı

01 haziran 1986 trabzonspor-beşiktaş


1985-86 sezonunun son, beşiktaş ın da şampiyonluk maçı olarak tarihe geçmiş müsabakadır.
o sezon namağlup g.saray ile 54 er puanla nefes nefese ve de + 7 averaj üstünlüğü ile son haftaya giren beşiktaş için çok kolay geçmeyen, liglerimizin vasat kalecisi zafer öğer in devleştiği müsabakadır aynı zamanda bu karşılaşma.

kara kartallar bu maçı kazandığı takdirde inönü’deki sarıyer – g.saray maçının sonucu bir anlam ifade etmeyecekti. netekim öyle de oldu. sarıyer e gerekli olan 8 golü atamayınca trabzonspor'u avni aker'de 1-0 mağlup eden beşiktaş mutlu sona ulaşıyordu. mağlup ediyordu etmesine ama siz onu bir de bize sorun!!!

maça hızlı başlayan branko stankoviç' in talebeleri kendilerine şampiyonluğu getirecek ama sonrasında tv başında bizler gibi kendilerine “dokuz doğurtacak” golü 16.dakikada kaleci ihsan’dan seken topa düzgün vuran gökhan keskin' in sol ayağından kazandılar.

bu dakikadan sonra maç tam bir heyecan fırtınası , trabzonspor ise karadeniz fırtınası olmuştu. her ne kadar bir takım teşviki mesaiden söz edilse de daha sonraları müthiş bir mücadele ortaya koyan hami mandıralı kumandasındaki bordo mavili topçular beşiktaş kalesini adeta top atışına tutmuş lakin hayatının maçını oynayan zafer öğer'i geçememişlerdi.

hakemin bitiş düdüğü ile biz evde horon teperken , futbolcularımız avni aker de ali gültiken in sevinç gözyaşları ve de çok sonraları hep hırçın, olay çıkaran seyirci profili olarak gündeme gelecek centilmen trabzonspor seyircisinin alkışları eşliğinde çoktan şeref turuna çıkmıştı. mutlu, umutlu, kıvaç dolu bir gündü anlayacağınız…

ha bu arada ve de ayrıcana beşiktaş 'ın dünya kupasını türkiye şampiyonu olarak 2.kez izleme fırsatına eriştiği maç olmuştur bu karşılaşma. önceki ve sonrakileri hatırlamak gerekirse (bkz: 1982 ispanya dünya kupası) (bkz: 1990 italya dünya kupası)

maalesef 90 dan sonra dört defa defa daha şampiyon olsa da dört sene de bir yapılan 1994 abd, 1998 fransa, 2002 kore-japonya'yı es geçen karakartalımız'ın sırtındaki kamburdan bir an önce kurtulup 2010 g.afrika'da bizi güldüreceğini umut ediyoruz.

9 Şubat 2009 Pazartesi

var mısın yok musun hocam



trt 1 dün akşam konya maçı kritiğinin küçük bir kuplesini verdi mustafa hoca'nın.
görünen tablo iyi değil ama değişmez de değil.

bir kaç ay öncesine dönelim. ukrayna dolayları. takım 4-1 mağlup uefa'ya mendil sallamış. ertuğrul sağlam; hayat devam ediyor demişti. hayat devam etmişti lakin sağlam'ın beşiktaş mesaisi devam etmemişti bu sonuç ve özellikle beyanattan sonra.

düne dönelim tekrar. hocam kalan kırmızılarla (ts-fb-gs) sahasında olan maçlarına ve seyirciye güveniyor belli ki. ama mavileri unutuyor!
2000-2001 de fb'nin başındayken yanılmıyorsam kadıköyde hiç yenilmemiş hatta neredeyse tüm maçlarını kazanmıştı. yine yanlış hatırlamıyorsam deplasmanları bugünkü gibi kötüydü sarı-laciverlilerde. ama bu kadar da kötü değildi.

hocanın; devreyi liderin beş puan gerisinde kapatalım gerisi kolay tadındaki beyanatı duyunca daha o zaman işkillenmiş ve burada da dillendirmiştim zaten. lakin yine de yüzde ellibir felsefesi "nöşetel, monaco hatta bremen faciası" hatrına hıncal uluç'a da selam durarak acaba şapkadan tavşan çıkar mı diye gizliden de ümit etmedim değil hani.

ama dünkü futbol ve sonundaki açıklamadan sonra bence sayın denizli yıldırım beye teşekkür edip izmir büyükşehir belediyesine adaylığını koymalı!

2 Şubat 2009 Pazartesi

son dakika transferleri ile nostalji


şimdi durduk yerde nerden esti. elbet ernst'den ve devre arası da olsa yine beşiktaş'ın son dakika transferinden. fakat bu transferin aşağıdakilerden belirgin farkı forvet olmaması. zaten amaç bağcı dövmek değil üzüm yemek bize anımsattıklarını karalamak. ailton gelmek üzereyken yazmıştım sanırım verkaç'ta. ernst gelince yeniden anımsayalım istedim.
haydi buyrun....

* * *

yaklaşık 20 yıldır gözlemlediğim ilginç bir alışkanlık var beşiktaş’ta.. devamlı olarak verginin son günü ödeme yapmayı alışkanlık haline getiren yurdum insanı gibi neredeyse her yaz kamp dönemine daha da olmadı sezon açılışına ille de bir yabancı futbolcu özellikle de bir forvet yetiştirme telaşı hakim oluyor camiada. bakalım kimler gelmiş kimler geçmiş bu süre zarfında....

1986-1987 : ilk hatırladığım sırp asıllı bir futbolcuydu. rade paprica diye bir adam…miloş militanoviç döneminde bir anda kadroda görmüştüm. ne zaman alındı ne zaman kadroya girdi anlayamadım. hoş o sezon kadronun pek gediklisi olamasa da bende unutamadığım bir anı bırakmıştı yine de.. f.Bahce Stadı’nda rıza`nın penaltı kaçırdığı a.gücü maçında ikinci yarının sonlarına doğru oyuna girer girmez ve de ilk topla buluşmasında ceza yayının üzerinden sağ ayağı ile öyle bir vole vurdu ki…. o zamanın tabiriyle şapka çıkartmamak mümkün değil. çıkarttık da zaten. öyle ki o gol hala gözümün önünde… sonraki sene yunanistan`a gitti. gol kralı oldu falan dediler ama dogrusu inanamadim…

1987-1988 : yine FB stadı, yine maratondayız.. yurtdışı kampı bitmiş , şenol güneş`in jubilesindeyiz. zoran ivsiç diye bir adam deneniyor bu maçta. aslında moda tabirle kumaşı hiç de fena değil . hareketli, nerde durması gerektiğini bilen teknik bir futbolcu. ama maalesef bizimkiler pek pas atmıyor kendisine. bir sakatlık pozisyonunda neden gördüğünü anlayamadığımız şekilde 2.sarıdan alkışlarla soyunma odasına gitti.!!! üstüne üstlük transfere gerek yok ben varım dercesine feyyaz da o gün 3 gol atinca transferi yatmıştı…

1988-1989 : yine son dakikada milne döneminin Walsh ile birlikte en başarılı, en faydalı transferi olan ve adına şarkılar bestelenen “haydi ferdi, tam zamanı şimdi” yani leslie ferdinand geldi… lakin ilk çıktığı a.gücü maçında adeta “dökülmüş” ve sanıyorum o gün maçı anlatan ercan taner hafifte alaycı (ya da olumsuz diyelim) bir ifade ile “ kuiinsss park rencırss" dan transfer edilen ferdinand çıkıyor yerine y.salihli`den alınan halim giriyor” derken halim’in iki gol birden atarak takımı mağlubiyetten galibiyete taşıyacağını o’da bizler gibi tahmin etmiyordu herhalde. ferdinand ise o zamanki yakıştırmalarla geç açılan ingiliz tayı gibi daha sonraki haftalarda takıma uyum sağlayıp klasını sergileyecekti. özellikle de türkiye kupası finalinde “FB defansını çarşıya gönderdim” dediği ve schumacher’e attığı muhteşem gol hala hafızalarda..

1989-1990 : inönü`deki sezon açılşına yetiştirilen iki İngiliz ve bir İskoç.. alan walsh, rob mcdonald ve ian wilson. mcdonald 15 dakikalık dortmund maçı oynayarak , wilson da meşhur Veselinoviç’in gönlünden beş geçtiği 5-1’lik F.Bahçe maçının açılışına imza attığı tek gol ve de tek sezonla veda ederken walsh süleyman seba’nın asker arkadaşı yakıştırmalarına nail olsa da yaptığı asistlerle metin-ali-feyyaz’ın MAF timi olup adlarına şarkılar düzenlemesinde başrol oynayan oyuncu idi kanımca.

1990-1992 : MAF’ lı yani metin-ali-feyyaz’lı aynı zamanda forvet ithalatının durdugu dönemler… e olmasin da artik…bu dönemde ligde atılan 198 golün büyük çoğunluğunda bu üçlünün imzası var.

1992-1993 : fani madida.. milne ile forvet daum ile sağ açık/bek oynayan sempatik güney afrikalı. üç sezon kaldığı takımda faydalı işler yaptı. sonra da bursa şehir girişinden u dönüşle antalya’nın yolunu tuttu.

1993-1994 : osvaldo deio nartallo. ilginç arjantili.. ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. bir bakarsanız en basit golü kaçırır bir bakarsınız en zorunu başarır. kempes timsali saçları en çok dikkat çeken uzvuydu. 1-0 kaybedilen bir GS maçında kaçırdığı daha dogrusu ıskaladığı bir kafa golünden sonra yöneticiler zavallının saçına takmış o maçtan sonra saçını at kuyruk yapıp oynamaya başlamıştı! beşiktaş’tan sonra bir sene de petrol ofisinde oynayıp yurdu terketmişti.

1994-1995 : eyjölfur sverrisson. daha cok forvet arkası oynadı bu izlandalı. güçlü fizigi vardı ama çok ağırdı. enteresan golleri vardı. ilerleyen yaşına rağmen Almanya`da oynamayi basardı, hertha berlin’de futbolu bıraktı..

1995-1996 : stefan kuntz… ne söylenebilir ki.. belki de bugüne kadar oynayan en istikrarlı yabancı forvetti. sevmistim kendisini… zaten burada sayılan isimlerin çoğu gibi son dakika transferi olmamasına rağmen listeye dahil etmem de o yüzden. aumann ile birlikte yukardaki belirttiğimiz Mart-Nisan transferlerindendi. kaiserslautern taraftarlarının muhteşem bir şekilde uğurlamasıyla beşiktaş’a gelen alman fubolcuyu ne yazık ki sadece bir sene izleyebildik. biraz da euro-96 başarısınında etkisi ile ayrıldı klüpten…

1996-1997 : daniel amokachi... belki çoğu futbolsever bir FB maçına helikopterle yetistirilmesini hatırlıyor. ben ise İnönü`de orta sahada kapalının önünden aldığı topu yaklaşık 40 metre sürdükten sonra Trabzonspor filelerine bıraktığı golü. renkli bir futbolcuydu netekim.

1998-1999 : christopher ohen…john benjamin toschak’ın hediyesi olan niyerjalı. Durarak oynuyordu ama çerceveyi iyi buluyordu…yine de sıradandı..

2000-2001 : oliver pascal nouma…. 21 numaralı formasıyla.. fazla sözle gerek yok sanırım beşiktaş tarihinin en çok sevilen ama en sansasyonel yabancısı hakkında…

2001-200 : arild stavrum…sosyoloji ögrencisiydi galiba. bir de sağ ayak içini iyi kullanırdı…

2002-2003 : daniel gabriel pancu… mircea lucescu’nun beşiktaş’a kazandırdığı çok yönlü rumen. ne var ki geldiği ilk sene dışında son iki sene saman alevini oynadı takımda. ha extrem bir topçuydu o ayrı.

2003-2004 : lucescu’nun inadının tutup bir türlü almadığı ve belkide CL de en azından çeyrek finale mal olan “olmayan” yabancı forvet.

2004-2005 : john alieu carew…rüzgar gibi geçti.. ne biz bir şey anladık sanırım ne de o anlamıştır… iki f.bahçe ve bir a.bilbao maçı dışında bende fazla bir iz bırakmadı…

* * *

2005 - 2006 : bu yazıdan sonra ailton alındı. enteresandır yine schalke'den... lakin bremen'de altın schalke'de gümüş yılını yaşayan brezilyalı istanbul'da yarışı tamamlayamadan yurttan ayrılmak zorunda kaldı.

fotoğraflar : bjk.com.tr

1 Şubat 2009 Pazar

şifo mehmet

topraktır hatta toprağın hasıdır. lakin ona olan sevgimiz hemşehrilikten öte, öncesinde efendi kişiliği sonrasında beşiktaşlı kimliği yüzündendir.

ilk olarak samet aybaba'nın jübilesi için oynanan 31 temmuz 1988 tarihindeki besiktas fenerbahce macında çekti dikkatimizi göze hoş gelen hareketleri ve futbolu ile. gordon milne'nin ve şifo mehmet'in ilk f.bahçe maçı oldugu gibi gökhan keskin'in ilk kez libero oynadığı, rıza çalınbay'ın ise ilk kez kaptan oldugu maç olmuştur aynı zamanda bu maç.

elbetteki benimde unutamadığım pek çok spektaküler hareketi, asisti ve golleri vardı. hiç unutamadığım ise; 91-92 sezonu inönüde f.bahçe ile oynuyoruz. 3 puana ihtiyacımız var ama maç 0-0. dakika da 87. klasik tabirle maçın böyle biteceğini sandığımız anlar. orta saha civarında topla buluşup kendine has çalımları ile üç dört f.bahçeliyi geçerek ceza sahasının sol kösesine yakın yerden yayın üzerinde bekleyen bergamalı zeki'ye uzatır topu. o da allah ne verdiyse hafif sağ dışla önce kale direğine sonra filelere... eski beşiktaşlı engin ipekoğlu bir kez daha yıkılmıştır eski takım arkadaşları tarafından. 90 dünya kupası brezilya-arjantin çeyrek finalinde maradona'nın caninga'ya attırdığı golün yapılışının değil ama hazırlanışının aynı olduğu karbon bir goldür aynı zamanda bu gol. dikkatli ve benim gibi fil hafızalı futbolseverler hatırlayacaktır eminim.

yine aynı sezonun ilk ve 2-2 biten maçında kadıköyde son dakikada attığı bir gol var ki , çizgiyi geçti mi geçmedi tartışmaları bir kaç sene önce semih yuvakuran'ın telegolde itiraf etmesiyle son buldu. aslında beşiktaşlılar ve hakem için o tarihte bitmişti tartışma. ama semih fair play ödülü alma yürekliliğini o zaman gösterememişti!

bir de federasyon kupası finalinde samiyende g.saray'a attığı rövesata golü gibi ajax'a attığı gol ile ertuğrul sağlam'ın kepçelediği topu rüştü sağ eli havada seyrederken kafayla attığı gol maraton vs. programlarda jenerikleri süslemiştir uzunca bir süre.

üç sene üst üste yaşanılan şampiyonluklarda MAF kadar onun da payı büyüktür. öyle ki bir aralar oluşan son dakikacı beşiktas lakabının başlıca müsebbibidir kendisi.

malumunuz malatyaspor, milli takım antrenörlüğü, derken şimdi antalyaspor teknik direktörü. ve şu dakikalarda yine inönüde ama bu sefer rakip takım teknik direktörü olarak.

yolun ve bahtın açık olsun küçük dev adam.

foto : internetspor.com