5 Aralık 2009 Cumartesi

o insan değil, cantona! - looking for eric


ne attığı birbirinden güzel goller, ne spektaküler hareketleri ne de yenilgiye tahammülü olmayan asiliği. formasının yakalarını kaldırıyor ya. işte bu hareketinin hastasıydım.

ingiliz-fransız-italyan-belçikalı çok uluslu, 2009 yapımı bir ken loach filmi looking for eric. futbolla hiç alakası olmayan bir bayan arkadaş sayesinde haberim oldu filmden. bunu niye söylüyorum. çünkü salt futbol değil olay. hayatın tam ortasından bir drama hatta yer yer bir komedi bu filmi. cantona olur da futbol ve güzel goller olmaz mı? var elbet. ama hayata dair bir sürü ders ve aforizma da var. uzun lafın kısası ben çok beğendim bu filmi. yer yer hatta çokça futbol öğeleri , tabi ki cantona golleri ve bizzat cantona başrolde. ama dediğim gibi salt futbol yok filmde. hayatın içinden kareler ve ken loach'ın her zamanki bakış açısı var... ha zaten futbol hayattır o ayrı.

son tahlilde ; futbolseversiniz sırf cantona golleri, bir kaç taraftar organizasyonu ve çekişmesi için bile seversiniz bu filmi.

yok eğer futbolla pek alakalı değilseniz ama sinema özelikle ken loach severseniz yine seveceksiniz.

ammaaaa hem futbol hem sinema severseniz o zaman kaymaklı ekmek kadayıfı olur diyorum. ha yine de tartışılmayan renklere ve zevklere saygımız sonsuz. bunun da altını çizelim de sonra şey olmasın!




ha bi de, futbolcu eric sahada artistti biliyorduk da, sahnede de fena değilmiş. ama vatandaş eric de müthiş oynuyor rolünü. tüm önemli maçların önemli anlarını ve gollerini ezberlemiş tipik fanatik. cantona'yı teste tabi tutuyor nerdeyse adam. her türlü fanatik.




filmde akılda yer eden bir çok görüntü ve söz var ama en çok taraftar eric'in aylarca unutamadığım, tıpkı bir bale gibi, dans gibi diye nitelendirdiği cantona'nın sunderland' e attığı golünü kutsaması dikkatimi çekti en çok.

"insanı öylesine doyurmuştu ki, hayattaki tüm sıkıntılarını bir kaç saatlğine unutturmuştu" diyor taraftar eric.

sahi sizin de aylarca hatta yıllarca unutamadığımız bir gol var mı?
tüm dertlerinizi bir kaç saatliğine unutturan gol... ve cantona gibi yıldızınız?

benim mi?

les ferdinand.
89 kupa finali ilk maçında, kadıköy'de toni schumacher'e dolayısı ile f.bahçeye attığı golü unutmak mümkün değil. keza aynı maçın rövanşında feyyaz uçar golü ve kendisi!

3 Aralık 2009 Perşembe

manchester fatihi, moskova gazisi!


aslında iş bu yazıyı ertem şener rüştü'nün "her yerini öptüğü" akşamı ve ertesinde gazeteler kendilerine "eğlenecek
yeni bir kahraman" bulduklarında yazmayı planlamıştım. ama işte evdeki hesap çarşıya uymadı. içimde de kalsın istemedim.

her ne kadar çok sevgili otoriteler total futbol, hücum futbolu, derinlemesine pas, göze hoş gelen spektaküler hareketler, dar alanda kısa paslaşmalar hede hödö vesaire deseler de malumunuz futbol sonuç oyunudur. hatta yine malumunuz özlü sözü bile olan ve sonunda almanların kazandığı basit bir oyundur futbol. netice oyunudur yani.
carlos alberto parreria'nın f.bahçesi gibi niye dolaştırıyorum topu? varmak, anlatmak istediğim husus; manu galibiyeti ile manu'nun sakalını traş ettik biz wolsburg ise hem kolumuzu hem bacağımızı kesti. "kahraman rüştü'nün" yardımı ile moskova'da da cska!

şimdi amaç ne bağcıyı ne rüştü'yü dövmek. fakat ve maalesef zaman zaman hepimizin, gürbüz medyamızın ise her daim yaptığı pireyi deve, deveyi cüce etme huyları nizami şarj yapmamızı gerektiriyor kale sahasının içinde.
evet yazılı-görsel basın bu işin ekmeğini, kaymağını yiyor. satmak için kullanacak bir şeyleri ama biz niye kendimizi kullandırıyoruz hatta bu oyuna geliyoruz.
ertesi gün gazetelere tvlere ve dahi sevdiğim bloglara baktım taksime rüştü'nün heykelini dikecekler sandım. baba, o iki kritik kurtarış ve sonuçla CL ye veya uefa ligine devam etsek anlarım da. göbeğimizi çok rahat kendimiz kesecekken ecnebi topçulara emanet ettiğimiz kritik virajda biraz abartılı değil mi yurtta ve dış temsilciliklerdeki bu kutlamalar? bir nevi diyet ya da borç ödedi rüştü. gerçi o'nu da eksik ödedi ya...

şimdi sormazlar mı adama madem o kadar kahramandı, süpermandi de moskova'da ne halt ediyordu bu adam? ya da zarfla ilgisiz ama mazrufla direk ilintili samiyen hezimetinde!
aha ben soruyorum işte..
hem de zaten somali'den kötü olan ekonomimize az da olsa bir nefes aldırma şansı tanıyacak uefa ligine kalma kritiğimizde.
olay şudur naçizane ve bir buçuk derece miyop gözümde..
rüştü ne çok iyi ne de çok kötü kalecidir. vasat kalecidir. hatta kumar gibi kalecidir. ki özellikle son yıllarda. yek de gelebilir düşeş de. ki yek geldiği vakitler çokcadır.
engin futbol ve kalecilik tecrübem tabi ki yok.
ama kalecinin kazandırdığı maçlar, kaybettirdiğinden çok olmalı diye düşünüyorum az buçuk mahalle futbolu kültürümle. futbol gibi çok basit aslında değil mi?
tek tek saymadan sadece bakalım geriye doğru, rüştü ne kazandırmış ne kaybettirmiş.

şimdi dönelim tekrar manchester'a. evet tarihinde bir manu galibiyeti olsun Beşiktaşımızın lafımız yok. bayern, barcelona, real madrid, liverpool, juve galibiyetleri de olsun hatta.
ama işte güzel benim olmayınca ben güzele güzel demem hesabı, sırf tarihin tozlu sayfalarında yazacak diye de efektif anlamda hiç bir anlamı olmayan "sıradan bir galibiyete" de biat etmem.
trabzon ya da biz geçmişte liverpool'u hatta barca'yı yendik de n'oldu gruptan mı çıktık, seri başı mı yaptılar bizi. ya da bizi çok güzel yendiniz alın guardiola ile gerard biraz da siz de oynasın mı dediler!
ha bazı hazımsızlar gibi küçümsemek için ali cengiz oyunlarına, şark kurnazlığına da girmeye gerek yok. o ayrı mevzu. galibiyet galibiyettir elbette ama haddi ve dereceyi de bilmek lazım diye düşünüyorum. kısacası birazcık gerçekci olmak lazım.
ya da benim gibi dövünmek lazım şimdi! çünkü niye;
son kahraman rüştümüz moskova maçında ya da ilk manu ve son wolsburg maçlarına sağlam çıkıp kahraman olsaydı da manu'ya yenilseydik diyorum.

ha umarım 08 aralıkta istanbul'u moskova'ya dar ederiz ve puan cetvelinde efsanevi feyyaz uçar'ın forma numarası ile sıralanmayız da siz de bana bu yazıyı yedirirsiniz aç karnına.

kiss you.