şimdi bu mağlubiyetten sonra bilimum zehirli oklar ve yaylar başta demirören ve yönetimine yöneltilecek ama hırsızın hiç mi suçu yok! eyvallah yaklaşık beş senedir bir kabus gibi yönetim var da ey kahve ve futbol milletinin insanları az biraz edeb az biraz insaf yahu.
tamam milyon dolarları yönetim saçtı da o futbol takımının patronu neredeydi o sıra. fantezi futbol mu oynuyordu? yahu bu takımın mansız'dan beri golcüsü yok. bakın forvet demiyorum golcü yok diyorum. iki adam eksiltip drinplig yapacak yahut altıpasta kafayı çalıştırıp köşeye plaseyi çakacak. ya da misal bugün holosko'nun karşı karşıya pozisyonunda topun altına girip kepçeleyecek bir zeka nerde... bunun yerine ne var peki? kaval kemiği ile top stoplamaya çalışan nobre ve kaleci karşıya kaldığında yaradana sığınıp abanmaktan mütevellit holosko ile canı çekerse ve isterse oynamaya çalışan bobo bir de. kaldı ki zaten yetenekleri sınırlı bu adamın rocky balbao gibi form tutmasını bekleyeceğiz.
şimdi denizli güya spektaküler topçuları çok sever. daha 55 de şiştiler nihat ve tello efendiler. bir ara garibim ernst rakip yarı sahada tek başına pres yapıyordu. ayıp olmasın diye nobre geldi sonra yanına. adamların fizik gücü belli. senin takımın da. nihat ve tello çıkana kadar gezindiler sahada. hakeza yusuf. 8 e 11 hatta rüştüyü de sayarsak 7 'ye 11 oynadık.. hani nobre pres yapmasa hakem bu maç 6 ya 11 oynanmaz birader deyip hükmen mağlup ilan edecek bizi.
bu arada rüştüye uzun uzun paragraflar açıp kapamak istemiyorum. yahu böyle mi gol yenir? rahmetli vedat abimin dediği gibi posta yapsan onbeş günde gelecek yerden gol yiyorsun. hadi sörf gibi yiyorsun da böyle mi güzel gol yenir. bari hamle yapma da çirkin olsun gol! geçen hafta haftanın tribünü seçti uefa bizi bu hafta en güzel gol yiyeni seçileceğiz sayende. ikinci yediğine gol demiyorum halt diyorum zati. hakan arıkan'ı arayacağım hiç aklıma gelmezdi. tıpkı tabata-delgado ekürisi gibi.
gerisi böyle de ilerisi çok mu parlak! nihat sanki maçtan önce bi büyük devirmiş gibi yalpalaya, yaylana koşuşturuyor. topa vurmaya mecali yok. tello ise ishal gibi o koşmuyor, yürüyor. yusuf zaten suni çimi görünce beylerbeyi halı saha moduna girmiş sol çizgide kafasına göre takılıyor. e zaten golcün yok kim top getirip kim atacak. takımın dağınıklığından faydalanıp eeeh yeter be, ben açılıyorum diyen "genç ismail"in son dakika çabaları ile sergei ekrem çaktı golü. ondan evvel nesta ibrahim ispanyol golcüleri az biraz izlese şeref sayısını kendi yapacaktı o ayrı.
bi de gaf ebesi ilker yasin kuleden gördü çok hareketsiz bizimkiler.. öyle ki beyazlar giymiş hayalet gibiler adeta. ama benim bildiğim moskova soğuk olur bu vakitler adam üşümemek için hareket eder yahu. ama nerdee... dedim ya defteri kapatmışlar çoktan.. her yere fink atacak fink yok orta sahada ve garibim ernst, tello ile nihat'ı idare etmekten bitap düştü haliyle...
evet futbol sonunda almanların arada italyanların ve ispanyolların kazandığı basit bir oyundur. ama işte sn. denizli inat ediyor hayır öyle değildir çok karışıktır bakın ben hala çözemedim der gibi yap-boz yapıyor kara-kartal'dan...
hani diyor ya ömer üründül abim, galatasaray kazansaydı da eleştirecektim ben rıza'yı ve skor yorumculuğu yapmam. nasıl olacaktı bilmiyorum ama hani es kaza berabere kalsak yahut kazansaydık da aynı şeyleri yazacaktım. valla....
bizim evden açıkça görüldü ki, mustafa denizli'nin kafasında bitmiş beşiktaş, futbolcuların da beşiktaş yahut denizli. bilemiyorum ama bitse de gitsek havasında oynuyor salt çoğunluk... hani bir takım yenilse bile sahaya koyduğu mücadele ile maçı isteme arzusu ile bi umutlanırsın , bu sefer büyük hissediyorum kutuma gidicem acun bey falan dersin.. ama işte nerdee ilk beş dakikada değil kazanmak berabere bile kalamayacağımızı anladım. zaten yedide golü yedik.
ha bir de şunu anlamıyorum gs maçında da bu maçta da 0-2 olunca zaten baştan saldıkları maçı iyice bırakıyor bizim topçular. biri bunlara 99 bayern-manu şampiyonlar ligi finalini izlettirsin. ya da o kadar uzak diyarlara gitmesinler. klüp arşivinde vardır. samiyende 0-2 den çevrilen bir g.saray maçı var 91 baharında ya da 0-2den trabzonda çevrilen ve verilen maçlar. yahut atatürk olimpiyattaki 2005 milan-liverpool finalini. örnek çok yani.
neyse bunlar hep fantezi ben asıl şey için gelmiştim buraya...
uykusuz'da vedat özdemiroğlu'nun bi köşesi var. azalarak bitsin, hemen bitsin diye. bu akşamdan sonra yönetimden önce denizli ile birlikte lütfen rüştü de hemen bitsin. yusuf nobre tello bobo azalarak bitebilir nasılsa sezon kapandı. ama yönetim kalacaksa (ki bu borç harçla kimse devralmaz sanırım yönetimi) şöyle gün görmüş yerli veya yabancı takımın tek patronu olacak tecrübeli bir teknik adamla anlaşıp alım satımla ilgili tüm yetkiyi de ona verip beş senelik de sözleşme yapıp şöyle iki üç seneye taş gibi bir takım çıkartsınlar. takımın ne oynadığını ne oynamadığını bilelim, kadrosunu ezbere bilelim, her maç tırnaklarımızı yemeyelim. bir maç yiyorsak dört maç yemeyelim mesela. hoca da heyecanlı olsun ama maceracı olmasın, bilgili olsun ama tutucu olmasın, disiplinli olsun ama idareci olsun. falan filan işte...
sonuç;
yine bize hüsran bize yine hasret var...
kötü futbol : azalarak bitsin
mağlubiyetler : hemen bitsin.
best regards,
foto: milliyet.com.tr
30 Eylül 2009 Çarşamba
17 Eylül 2009 Perşembe
gökhan keskin
beşiktaş'ın ve belki de türk futbolunun beckenbauer'i o.
her ne kadar beşiktaş ve milli takımın defans sigortası olarak nam salsa da ilk tecrübelerini orta sahada yaşadı. matteahus olmaya aday iken beckenbauer oldu tabiri caizse.
85-86 sezonunun final maçında trabzonspor'a attığı bir nevi şampiyonluk golü ve ispanya'da a.bilbao kalecisi zubizaretta'yı otuzbeş metreden avladığı golleri ile de ayrı bir namı vardır. lakin benim aklımda ise hep şu meşhur d.kiev maçına giden yolda karşılaşılan dinamo tiran maçındaki
bazukaları kalmıştır. tiran kalecisi gökhan'ın bazukalarını çıkarmak için öyle bir yorulmuştu ki ziya ve rıza'ya teslim olmak zorunda kalmıştı.
1988 temmuzunda samet aybaba'nın jübilesindeki f.bahçe maçında rıza çalımbay kaptanlık bandını gökhan keskin'de libero mevkiini ilk kez deniyordu! 2-1 kazanılan o maçta görevini layıkı ile yerine getiren gökhan bu mevkideki performansı ile ilerde milli takıma kadar yükselmiştir.
gökhan ile aklımda yer eden bir diğer husus da ; özellikle üç sene üst üste şampiyonluğun geldiği yıllarda takımın diğer esas abileri metin-feyyaz- rıza- recep ve şifo mehmet ile birlikte transfer altılısını oluşturmaları idi.
fakat takımdan ayrılması dışındaki en üzücü anısı ise, fenerbahçeye karşı yaklaşık beş yıldır süren yenilmezlik ünvanımızın son bulmasına neden olan hatanın başlangıcı olmasaydı! 1-1 giden maçın son dakikalarında kapalı önündeki taç çizgisinde "gurur" yahut aşırı güven yapmayıp topu eveleyip gevelemeden direk taça atmış olsa fenerbahçe biraz daha beklemek zorunda kalabilir hatta milne'nin gidişi sezon sonunu bulabilirdi. zira o maçtan sonra giden sadece ünvan değil takım da milne de dağılmıştı. perulu francesco'nun transfer söylentilerine üst üste gelen başarısız sonuçlar da eklenince gordon milne hem devreyi hem de beşiktaş serüvenini kapatmak zorunda kalıyordu.
beşiktaş'tan sonra ilginçtir (88-93) altın yılların pek çok futbolcusu gibi dramatik bir şekilde kulüple bağları koparılmıştır. ve yamulmuyorsam o sezon türkiye'nin galacticos'unu oluşturma hevesindeki cem uzan'ın istanbulspor'una gitmişti. sonra da önce aykut sonra da rıza ile teknik adamlık kariyerine girdiğini görmüştük. son tahlilde şimdilerde ne yapar ne eder bilemem lakin şunu iyi bilirim izlemesi keyifli futbolculardandı..
her ne kadar beşiktaş ve milli takımın defans sigortası olarak nam salsa da ilk tecrübelerini orta sahada yaşadı. matteahus olmaya aday iken beckenbauer oldu tabiri caizse.
85-86 sezonunun final maçında trabzonspor'a attığı bir nevi şampiyonluk golü ve ispanya'da a.bilbao kalecisi zubizaretta'yı otuzbeş metreden avladığı golleri ile de ayrı bir namı vardır. lakin benim aklımda ise hep şu meşhur d.kiev maçına giden yolda karşılaşılan dinamo tiran maçındaki
bazukaları kalmıştır. tiran kalecisi gökhan'ın bazukalarını çıkarmak için öyle bir yorulmuştu ki ziya ve rıza'ya teslim olmak zorunda kalmıştı.
1988 temmuzunda samet aybaba'nın jübilesindeki f.bahçe maçında rıza çalımbay kaptanlık bandını gökhan keskin'de libero mevkiini ilk kez deniyordu! 2-1 kazanılan o maçta görevini layıkı ile yerine getiren gökhan bu mevkideki performansı ile ilerde milli takıma kadar yükselmiştir.
gökhan ile aklımda yer eden bir diğer husus da ; özellikle üç sene üst üste şampiyonluğun geldiği yıllarda takımın diğer esas abileri metin-feyyaz- rıza- recep ve şifo mehmet ile birlikte transfer altılısını oluşturmaları idi.
fakat takımdan ayrılması dışındaki en üzücü anısı ise, fenerbahçeye karşı yaklaşık beş yıldır süren yenilmezlik ünvanımızın son bulmasına neden olan hatanın başlangıcı olmasaydı! 1-1 giden maçın son dakikalarında kapalı önündeki taç çizgisinde "gurur" yahut aşırı güven yapmayıp topu eveleyip gevelemeden direk taça atmış olsa fenerbahçe biraz daha beklemek zorunda kalabilir hatta milne'nin gidişi sezon sonunu bulabilirdi. zira o maçtan sonra giden sadece ünvan değil takım da milne de dağılmıştı. perulu francesco'nun transfer söylentilerine üst üste gelen başarısız sonuçlar da eklenince gordon milne hem devreyi hem de beşiktaş serüvenini kapatmak zorunda kalıyordu.
beşiktaş'tan sonra ilginçtir (88-93) altın yılların pek çok futbolcusu gibi dramatik bir şekilde kulüple bağları koparılmıştır. ve yamulmuyorsam o sezon türkiye'nin galacticos'unu oluşturma hevesindeki cem uzan'ın istanbulspor'una gitmişti. sonra da önce aykut sonra da rıza ile teknik adamlık kariyerine girdiğini görmüştük. son tahlilde şimdilerde ne yapar ne eder bilemem lakin şunu iyi bilirim izlemesi keyifli futbolculardandı..
Etiketler:
portre-i futbol
16 Eylül 2009 Çarşamba
yenildik lakin ezilmedik!
uzun zaman oldu bir maç üzerine yazmayalı. yine tekniğe taktiğe fazla girmeden dün geceden aklımda kalanlar...
* manu güle oynaya kasmadan, üzmeden istediğini aldı, gitti.
*tamam manu manu da bizim niye scholes gibi 70 metreye elle atar gibi top atan orta sahamız, nani ve valencia gibi parkta gezer gibi adam geçen, owen tarzı golcümüz yok. yanlış anlaşılmasın aynıları olmasın saydıklarımın yüzde 70 kapasitelisi olsun yeter.
*dün akşam görüldü ki takımın avrupa çapı çok çok küçük. vasat bir avrupa takımına koyabileceğimizi iki topçumuz var. ferrari ve ernst.. başka göremedim ben. onlar da iyi birer rotasyon topçusu olur.
* yusuf şimşek tamam solda alakasız yerde oynatıldı da. bu kadar mı alakasız, ruhsuz top oynanır. bizim halı saha takımında bile böyle topçu yok artık.
* beşiktaş'ın hasbelkader forveti çok ama bir tane golcüsü yok maalesef! diziyle top stop etmeye çalışıp, adam geçemeyen bir golcü adayı var sadece. ha allah için çok çalışıyor çocuk o ayrı!
*tabata sanki delgado'yu aratacak gibi. yazık.
* ibrahim kaş bulunmaz hint kumaşı olabilir mi?
* ama bak çok iyi mücadele ettik, rüzgar ters esmeseydi, serdar kaleyi bulabilseydi bi de ninemin sakalı olsaydı olacaktı bu iş.
*son tahlilde önceki seneyi çifte kupayla kapatmış bir takımı milyon dolarlar harcayarak bu kadar işlevsiz hale ben bile getiremezdim. emeği geçenlere helal olsun!
Etiketler:
gündelik futbol
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)