21 Ocak 2010 Perşembe

MAF başkan, beşiktaşım şampiyon olsun!

geçen akşam 24 tv de "kibar feyzo" vardı. güzel oyun adlı bu programda ne kadar özlediğimin farkına vardım o günleri. hani o yarım dönerek sol volesi ile direği ve schumacher'i avladığı gol için schumi benim hatamdı diyince bizimki kibarlığı elden bırakmayıp "hayır hayır toni o gol tamamen benim hatamdı" demiş.
bu ve benzeri bir çok spektaküler görsel bir hoş sada gibi baki kaldı dimağlarımızda o akşam.
lakin bu sabah metin-ali-feyyaz olsun başkan diye uyandım. tamam, üzerim açık kalmış üşüdüğümü de hissettim ama yemin ederim rüyamda görmedim. öyle uyanınca fink'in ayağına oturan top gibi çöktü dimağa valla bu fikir. gülmeyin lan çok ciddiyim ben.

hepsi okumuş çocuk bi kerem. feyyaz spor akademisi mezunu ve bildiğim kadarı ile metinle ali de iktisat mezunu. hem ali ticaret de yapmıştı zamanında. hani başkanlığın olmazsa olması tüccar kisvesi de var. hala ciddi olmadığımı düşünüyorsun değil mi?
tamam tüzük müzük teknik olarak geç kalınmış olabilir ama en azından gelecek dönem ya da en kısa zaman için ciddi ciddi düşünüyorum ben bunu.

bakın beşiktaşlı arkadaşlarım, kardeşlerim, abilerim bir nevi ön ödemeli klişe konuşması olacak lakin ben bu seçim filmini daha önce tam iki defa izledim.

sayın seba başkanken yüzde 80 ya da doksanımız yeter artık seba dedik ve önümüze gelen ilk adaya sarıldık şampiyonluk sevinci yaşar gibi. 100. yıl bilgili, lucescu, çavusesku, sinan engin derken göz göre göre şampiyonluk uçtu elden. sonra gelen mevcuttan daha iyidir diye aynı şekilde sn. demiröreni kucakladık. ve şimdi kurtar bizi aksu olduk. çok mu sert yoksa çok mu basit bilmem ama. benim yardımlaşmasız alan savunmasız kafam bu kadar basıyor bu kongre tüzük işlerine. basit düşünür, basit oynarım. golcüler orda!

sanıyorum ve maalesef bu güzide topluluk üç sene sonra başka bir godot'u beklemek zorunda kalacakmış gibi geliyor bana.
ha bunun için elimde ne taktik ne teknik ne de bilimsel bir veri var elimde. sadece his.
yüzde ellibir ben haklıyım ama!

o yüzden mümkünatını bilmiyorum ve sadece taraftar popülizmi benimki belki ama hani sevinmek için sevmediysek sadece sevgimiz için olacaksa bazı şeyler ahanda bu üçlü isterlerse paşalar gibi yönetirler kulubü diye düşündüm bu sabah.
yeter ki destek olalım.
yeter ki onursuz olmasın aşk!
yani...

14 Ocak 2010 Perşembe

muadil spikerler


geçen akşam ki bayağı geçti zaman. evde oturmuş bi yandan maillerime bakıyor arada da açık olan tvde beşiktaş-vitesse hazırlık maçını izliyorum. ama daha çok dinliyorum gibi. ertem şener olunca spiker gözüm bilgisayarda kulağım tv de oluyor elbet. kim ne derse desin seviyorum ben bu spikeri. tamam bazen kantarın topuzu kaçıyor ama farklı işte adam.

neyse işte tabata için dillendirmekten kaçınmadığı beşiktaşın brezilyalı çekik gözlü kartalı belirtili isim tamlamasını ikinci kez söylediğinde dank etti bazı şeyler. (ki misal cem yılmaz daha önce duysaydı bu tamlamayı kesin yahşi batıda kullanmak isterdi) ümit aktan geldi aklıma o sıra. doğaçlamada çok rahat olmadığı trt yıllarından sonra ferahlığa erdiği özel kanallarda en son kanal a'da fransız ligini anlatırken kullandığı tabirleri çok severdim bazılarına yuh artık desem de. mesela sene bir kaç yıl önce marsilya kısa boylu esmer bi topcu korner bayrağına giderken çimlerden hafif uzun "tutankomo" korner atmak için hareketlendi gibi acayip sıradışı tabirleri vardı ümit aktan'ın.

işte tam da buradan hareketle bilerek veya bilmeyerek belki biraz da benim zorumla maç anlatımda aralarında paralellik gördüğüm eski-yeni kuşak futbol spikerlerinden bir ekol bir ikame bir muadil kültürü çıkardım kendi kendime.
ve sonra olaylar gelişti...

ümit aktan - ertem şener : hiç şüphesiz serbest doğaçlamanın kralıdırlar. kim ne derse desin aşk için önce hoş sonra boş gelir ekolünün yılmaz hücumcusudurlar. ilki bir g.saray maçında hacı-arif beyi diğeri çölde bir vahayı(bkz. ronaldinho) ve daha bir sürü şeyi futbol türkçemize kazandırmış isimlerdir. gönlümüz bir avrupa/dünya kupası yahut CL ligi yarı finalini bu ikilinin analtımından dinlemektir. final mi? o kadar da değil...

murat ünlü - emre tilev : açıkçası bu ikiliyi birbirine benzetme nedenim. çok önemli özellikle avrupa maçlarında kendinlerinden vazgeçip trans haline girmeleridir. aşağılarda bir yerde daha yazdım. f.bahçenin deplasmandaki meşhur 3-2 lik bordo zaferinde bayıldığı söylenir ki iki sene önceki beşiktaşın 2-1'lik liverpool galibiyetinde emre tilev'de bayılacak diye ödüm kopmuştu. ha bayılınacak maçtı o ayrı. zaten ilkinde bayılmayanlar rövanşta bayıldılar bu da bambaşka bi ayrıntı. sonuçta öyle işte.

ercan taner - fikret engin : büyük ve küçük ses ve anlatım uyumlarından benzetiyorum bu ikiliyi birbirine. bilmem ki daha ne demeli. sergen attı şampiyonluk geldi... özledik bee...!

tansu polatkan-kerem öncel : hey gidi. hüseyin başaranla birlikte ankaradan bildirirdi tansu ağbi. mehmet'i yayarak, ilk e'yi uzatarak telaffuz edişi ve top orta saha civarlarındaysa sakin bir nehir gibi akarken ceza sahasına yaklaşmasıyla sel olup taşması en belirgin özelliğiydi. ses rengi anlatım tarzı ile nedense kerem öncel'i ona yakın buldum. çok heyecanlı olmayan ama çok da durgun olmayan orta karar anlatıcılar netekim.

levent özçelik - erdoğan arıkan : en büyük ortak özellikleri avrupa maçlarında aralarından kalın ve tok sesiyle gol diye net ve kesin çığıran ömer üründül'dür. sonra çok fazla hata ve gaf yapmayan akıcı anlatımlarıdır. ama işte nedense bir ercan taner heyecanı yok hiç birinde. sanki bi kırmızı biber bi kekik bi bi baharatları eksik gibi. aynı tedrisattan geçmiş aynı serilikte maç anlatan spikerler. ve sanki bir zamanlar arıkan'ın idolü olmuş özçelik.