20 Kasım 2008 Perşembe
blog topçuları ile nostaljik paslaşmalar - 2
rakamla10 :
Seneyi hatırlamıyorum. Bizde Nihat'ın oynadığı yıllar çok da eski değil aslında. Samsunspor-Beşiktaş maçı otobüslerle Samsun'a gidildi. Bolu Dağı'nda öyle bir yağmur yağıyor ki korkuyoruz. Bir şekilde Samsun'a varıyoruz ama yağmur geceden beri öyle böyle yağmıyor. Her yer göl olmuş durumda. Otobüsten iner inmez sırıl sıklam oluyorsun. 11 saat yolculuk sonrasında 19 Mayıs Stadı'na giriliyor. Saha berbat durumda iptal olursa ne yaparız diye konuşuluyor. Maç iptal oluyor ve 15 dakika bekleyip İstanbul'a geri dönüyoruz. Samsunspor'un sahasında oynanamayan bu karşılaşmayı yakın bir tarihte Ankara'ya alıyor federasyon. Ankara'da Samsunspor bizi yeniyor. Maç bitmiş Beşiktaşımız yenilmiş. Otobüslere doğru yürüyoruz. Yan tarafımızdan Samsunspor taraftarını taşıyan çift katlı bir otobüs geçiyor. Beşiktaşlılar ile Samsunsporlular el kol hareketi yapıyorlar. Otobüs duruyor ve içinden 20-25 kadar Samsunsporlu -şirinler grubu- arkadaş ellerinde -Allah ne verdiyse- Beşiktaşlılara saldırıyor. Optik benim bulunduğum yere en fazla 10 metre belinden kemerini çıkarıyor, en önde gidiyor. Hakikaten "Son Holigan" yani. Onu gören kemerini çıkarıyor, yolun karşısındaki Samsunsporlulara koşuyorlar, tam bu sırada bir fren sesi Optik havada -mübalağasız- ayakları yerden kesiliyor. Herkes donup kalıyor. Samsunsporlular otobüslerine geri koşuyor. Beşiktaşlılarda Optik'in başına. Polis sonradan geliyor coplamaya başlıyor. Herkes boş meydandaki otobüslere biniyor. Herkesi topluca karakola götüreceklerini söylüyorlar. Optik öldü diyorlar. Optik Ankara'da hastaneye kaldırılıyor, herkes öldü diyor. Ankara'dan İstanbul'a kadar otobüste çıt çıkmıyor. Tribünün kafa abileri Optik'in yanından arıyorlar; "Birşeyi yok merak etmeyin, mesajı da var Galatasaray maçında tribünde." Hakikaten bu maçtan 2 hafta sonraki Galatasaray maçında İnönü Stadı'nda görmüştük kendisini. Lafta değil gerçekten öyle bir adamdı işte. Hayatım boyunca unutamayacağım bir olaydır.
romanista bukowski :
3 Kasım 1993'dü tarih. Doğumgünümdü. Babamın kucağında gittiğim bir maçtı Galatasaray - Manchester United maçı. Daha ilkokulda 3'ü uğurlu rakamım seçmiştim. "Baba" demişim. "Bugün ayın 3'ü. Hem uğurlu sayım hem doğumgünüm. Bu maç da 3-3 biterse yinede sevinirim." Neticede maç 3-3 bitmişti. Elemenin de verdiği mutlulukla heralde memleketin en huzurlu çocuğu bendim..
sağ açık :
Portekiz 96 kadrosuydu yanılmıyosam, Abel Xavier'in formasının diğer oyunculardan farklı renk olması.Daha koyu renkli.Portekiz fanatiği olduğum için aklıma bu geldi.
şairler parkı (marmara&ege) :
marmara;
Lise yıllarında Beşiktaş'ın antremanlarına gitmeye başlamıştım.Beraber takıldığım arkadaşlarım ya Fenerli ya Cimbomlu.
Okuldan kaçmaya ikna ettiğim günlerden birinde, o günkü antremanı izlemek için Kadıköy'den Beşiktaş'a geçtik.
Antreman sahasına geldiğimizde gazetedeki habere göre antreman 11'de başlayacaktı, biz ise 10'da oradaydık. Saat 11'e kadar sürekli yeni bir muhabbet açarak arkadaşları oyaladım.
Sahaya ne gelen var ne giden. Belki antreman saatini ileriye almışlardır dedim, yarım saat daha onları oyalamak için türlü çabalar...
Oktay geldi sonra tek başına koşmaya başladı. Birazdan takım gelir dedim. Oktay çalışkan çocuk erken çıkar antremanlara falan diyerek bu sefer de kendimi kandırdım biraz.
Sonra kulüpten adamlar girdi sahaya takım elbiseleriyle. Yanlarında da siyahi bir oyuncu geldi. Kim lan bu dedik. Siyahi oyuncu top sektirmeye, klasik transfer sonrası verilen hareketleri sergilemeye başladı. Bir kaç kamera ve gazeteci de mevcuttu.
Ama takım hala yoktu. Bunca çile sadece Oktay'ın koşmasını izlemek için mi diye düşünürken bir gol sesi geldi uzaklardan.
Kısa bir afallama ve soruşturmadan sonra öğrendik ki, takım yan sahada antreman yapıyormuş.
Oktay ise sakat olduğu için düz koşu yapıyormuş.
Koştura koştura yanda ki sahaya gittik. Takım çift kale maçı bitirmiş, taraftarlar yavaş yavaş çıkıyordu.10 dakika da olsa takımı görebilmiştim
Çıkışta imza alalım bari dedik. Alpay'a denk gelmiştim curcunada. Alpay abi diye kağıdı uzattığımda yüzüme bile bakmadan aceleyle imzalayıp asık bir suratla gitmişti.
Arkadaşlarımın yanında mahçup olmuştum Alpay'ın tavrından dolayı, yakıştıramamıştım Beşiktaşlılığa. İmzayı uzun yıllar sakladım, sonra bir gün aklıma geldiğimde çöpe attım. Keşke nihat'tan imza alsaydım derim hep.
Siyahi oyuncunun adı Muhammetmiş. 2 gün takımla antremana çıktıktan sonra vasat bulunduğu için transfer edilmemişti.
ege ;
98-99 sezonu ligin son maçları oynanıyor. Şu an hatırlayamıyorum ama sanırım ceza alıyoruz ve İzmir'e veriliyor maç. Maçın tarihi çok güzel, doğum günüm. Maç İzmir'e verilince ve tarih belli olunca annem hediyemi önceden veriyor. Beşiktaş forması…Beyaz uzun kollu, önünde Beko reklamı olan formalarımızdan. Tarifsiz bir mutluluk, ilk formam, anlatması güç. Günler geçmek bilmiyor, kurduğum türlü hayaller. Zihnimde defalarca üstümde formam ile Atatürk Stadı'na gidiyorum, tribünde yerimi alıyorum, yeşil sahada izliyorum Siyah-Beyazlar'ı…Heyecandan kıvranarak geçiyor günlerim. Maçtan 1 gün önce ateşleniyorum, mayıs ayında, ortada hiçbir sebep yokken. Şu yaşıma geldim, hala o kadar ateşlendiğimi hatırlamam. Çok heyecanlanmış dediler, heyecan da ateş yapar dediler. Kendime küstüm öyle olunca, maç sabahına bir şeyim kalmaz diye ağladım. Maç sabahı hala ateşliydim. Maça gidemedim, televizyondan izledim. Ohen atmıştı 2 golümüzü de, kendime küsmüştüm ama sırtımı kendime dönemiyordum. Beşiktaş sanki avuçlarımın arasından kaymıştı, sonrasında ver elini İstanbul,her sene kilometreleri kat etmece.
foto : postcards.tupence.co.uk
Etiketler:
blog futbolu,
nostalji futbolu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder