19 Kasım 2008 Çarşamba

blog toçuları ile nostaljik paslaşma - 1


istedim ki hep bireysel takılmayayım yanıbaşımızdakiler de oynasın!. dolayısı ile sağ köşe gönder dibindeki takipçisi olduğumuz blog topçularına diyagonal bir pas attık.
dedik ki ; futbola dair hatırınızda kalan en eski anınızı bizimle paylaşır mısınız...

eksik olmasınlar mailimizi görenler pasımıza icap edip meşin yuvarlağı doksan diye tabir edilen köşeye gönderdiler. maillerini geç açanlar için edit müessesemiz hala açıktır diyerek alfabetik sırayla nostaljik duvar paslarına geçiyoruz şimdi.

beleştepe :

Küçük yaşta genelde futbolculardan yola çıkarak bir sevme hali var. Misal Beşiktaş'lıydık MAf'ın, Ferdinand'ın, Fani mAdida'nın ya da Ulvi'lerin,Kadir'lerin, Takoz Recep'lerin hastasıydık hepsini ayrı bir severdik ama Rıdvan'ı da ayrı bir severdim hatta hala sen Fenerliydin oğlum o neydi duvarda Rıdvan fotoğrafı falan diye takılanlar olur. Gazetelerde karikatür şeklinde futbolcuları çizip koyarlardı ya o şekil.

Bir nostalji adamı olarak kısa sürede en hızlı ve çabuk dejenere olan kulübün taraftarı olarak eskiye özlem duymamam mümkün değil. Şimdiki cafcaflı formalardansa küçüklüğümün o pazar yerlerinden alınmış yaz-kış giyilen, plastik armalı o yün formalarını, sokaklarda top oynamaktan kapkara olmuş suratlarla Feyyaz olup klas goller atışımızı, Şifo olup derinlemesine inceden pasları ya da Gökhan olup savunmada kalıpları yıkarak inadına paslı oynamamızı, tüm o güzel günlere, eskiye duyulan özlemin de verdiği duygular mevcut.

Canlı tanık olduğum maçlardan en eskileri Mrkela adlı topçumuzun soldan soldan yaptığı ataklarla muhtemelen 2-1 yendiğimiz bir maç, Madida'nın ters kanatta denendiği, Ulvi'nin Gs'ye son dakikalarda gol atıp büyük ihtimalle 3-2 aldığımız maç, Ankarada Başbakanlık kupasında Trabzon'a 4-0 yenilmemize rağmen maç sonuna kadar söylenen ne Fener ne Cimbombom ne de trabzon bestesi, maç gününe kadar eskiden gazetelerin haftasonu verdiği kuşe mecmualardan kesilen konfetiler, maç öncesi dağıtılan kasa fişleri, Cenk Koray, Fulya tesisleri ve antrenman izleme ritüeli, uzun uzun çekilen üçlüler, bir kurşun atacağım, kartal oy oy oy öper oy oy oy tarzındaki yaramaz besteler, arabesk dolu özlem dolu eski pankartlar, bilmem ne diyarından sevgilerle diye başlayan bitmek bilmeyen uzunluktaki bezden pankartlar, kapalıdaki sütunlar, o inönüye ve kapalıya ilk girişte yeşil zemini görür görmez insanın içine işleyen heyecan ne yazıkki artık yerini hayal kırıklığına, takımına soğumaya bıraktı.

Deplasmanlarda unutulmayanlar Denizli maçında son dakikada olağanüstü falsolu serbest vuruşuyla maçı getiren Sergen'in Denizli'deki golü, 4-3lük kadıköy maçları yakın tarihten de olsa unutulmaz. Yine Ankara'da Miço'nun bağırmayanlara kızıp ayakkabısını çıkarıp sahaya atması, polislerin tekrar vermeleri, onun tekrar sahaya atması ve akabinde gülmekten karınların ağrıması, kapalıda bir gol sonrası The Doors konserini andıran görüntülerle eller üstünde gezinen bedenler, yine herhangi bir gol sonrası hayatın boyu görmediğin ve büyük ihtimalle bir daha görmeyeceğin bir adamla sarmaş dolaş olma, 6-7 sıra aşağı yuvarlanma, özellikle Beşiktaşlı olarak çokça yaşayıp genlerimizde taşıdığımız hüzün dolu maçların ardından yürünen Dolmabahçe yolu ve onlarca ayrıntı da cabası.

Hayat boyu sizinle her yere taşınacak yüzlerce anı, görüntü, futbolcu, taraftar, maç, üzüntü, sevinç tekmili birden çocuklarımıza miras kalacak güzel anılar.

Borges :

Zoran Simovic'e duyulan hayranlik. Ilginc olmasinin nedeni bes-alti yaslarindaydim sanirim. Futboldan da cok anlamaz iken onu takip ettik, bu sekilde baslayan Galatasarayliligin geldigi su durumda cikis noktasini tuhaf bulmusumdur. Cok sonralari Monaco zaferleri geldi ve fakat benim ona olan hayranligimin altinda sportif bir basarisi yatmiyordu, henüz o denli analizleri yapabilecek durumda degildim zaten. Baslangic noktasinda önemli olan diger detay Galatasaray kazandigi icin degil Simovic sevindigi icin ben de seviniyordum.. Bu bana ilginc gelir iken bir baska ilginc olan sudur ki benden baska kimseye de garip gelmemesidir...

gol atan kaleye :

15-16 yıl öncesi doğru hatırlıyorsam eğer.Hangi maç olduğu ne yazık ki aklımda değil. Ama bilet almak için çok uğraşmış, çok koşturmuştuk. Sonunda bileti alıp maça gitmek için koyulmuştuk.. Beşiktaş iyi bir maç çıkarmıyordu ve son dakikalara girerken de yenik durumdaydı. Maçtan hayır gelmeyeceğini düşünüp son dakikaları izlemeden evin yolunu koyulmuştum. Stadyum çıkalı 2 dakika olmuştu ki bir gürültü geldi anladım ki bizimkiler beraberliği yakalamıştı. Aradan bir 2-3 dakika daha geçmemişti ki bir gürültü daha ve bilmem seksen kaçıncı dakikaya kadar beklediğim maçta goller ancak ben stadyumundan çıktıktan sonraki 6-7 dakika içerisinde gelmişti. Ben de hem o kadar para verip hem de seyremediğim goller yüzünden neredeyse ağlayacaktım.

kartal bafiler :

Sene 1990 lı yılların ortaları, klasik bir lig maçı ,adını hatırlayamadığım bir Anadolu takımıyla İnönü'de oynuyoruz.Takımın durumu o aralar pek iç açıcı değil o maçın sonucun da da zannedersem ya yenildik ya da berabere kaldık.

Maç bitiminde benden bir yaş büyük ağabeyimle kapalı tribündeki yüzlerce taraftar gibi oyuncuların ve teknik kadronun usul usul sahanın ortasından geçerek soyunma odalarına doğru gidişlerini donuk gözlerle seyrediyoruz.

Sonrasında toplu olmamakla beraber özellikle bizim bulunduğumuz kapalı alt tribünde futbolculara ve teknik kadroya bireysel serzenişler bağırışlar duyulmaya başlıyor.

Taraftar üzgün,yıkılmış ve sinirli halde birbirlerine dert yanarken maç bitmiş dakikalar da ilerliyordu ,taraftarlar, hatta hanımlar ve çocuklarda kapalı alttaki iki çıkış kapısına yönelmişlerdi.

Bu arada (eskiden her maç dibimizdeydiler) tribündeki emniyet mensupları birden koyun güden çoban misali kadın çoluk çocuk demeden tribündeki taraftarı kapılarda sıkışmış durumda olan taraftarın üzerine doğru hala anlam veremediğim bir şekilde sürmeye başladılar.İnsanlar kapı ağızlarında sıkışmaya ve dalga dalga kapılardan düşe kalka dışarı çıkmaya başladılar ,ezilenler bağıranlar polise hakaret edenler sonrasında iş iyice isyana döndü.

İşte o anda öncesinde sonrasında bugüne kadar rastlamadığım bir şey oldu,Zaten canı burnunda olan taraftartarlardan dışarı çıkanlar boşalan ve polislerin çıktığı kapılara tekrar hücum ettiler ve bizde tam o esnada kap ağzındaydık kafamı çevirmemle kapılara hücum eden tarftarı gören polislerin tribün koltuklarına kadar geri kaçtığını gördüm,arada taraftar yakaladığı polislere tekme tokat daldı,akabinde içeri kaçan emniyet güçleri jopları çekip tekrar giren taraftarı dışarıya kadar püskürttü ama o sırada da ilk atakta içeriye giren ve dışarıda kalan taraftar çıkan emniyet mensuplarına bu sefer taş ve sopalarla saldırınca memurlar tekrar içeriye kaçtı,taraftar ve biz dışarıda beklerken bu sefer üç yıldızlar dört yıldızlar belirdi etrafta ve memurları ilginçtir tekrar saldırtmak yerine sükunet altına aldılar.

Biraz şiddeti yüksek bir anı olsa da geçmişe dönük polis şiddeti ve akabinde yaşananlardan dolayı benim için ilginç bir anıdır.

kramponlu ayakkabı :

Sanırım gittiğim ilk maçım diyebilirim.. Hatta maç öncesi.. Sanırım 97 senesi Galatasaray'ın sahası kapalı olduğu Çanakkale Dardanelle izmirde oynuyor.. Babamla 1 gün önceden Hilton Oteline gittik, Sadece hagiyi yakından görebilmek için.. Ama izin vermemişlerdi misafiri olduğu için.. Çoğu futbolcu da lobide oturuyordu.. Orda ben hafif ağlamaklıyım.. Ergün geldi yanımıza ilgilendi onla bir foto çektirdik.. Ama o zamanlar digital kameraların d'si olmadığı için, tab ettirilen fotoda kayboldu gitti.. Maçı da 1-0 kazanmıştık.. 2. dakika da Hagi atmıştı... :)



foto : tffhgdbursa.org

1 yorum:

Arkhe dedi ki...

http://stereocipolla.blogspot.com/2008/11/heroes-rdvan-dilmen-eytan.html

Rıdvan.. :)