2 Kasım 2008 Pazar
anılar
Eminim sizlerinde benzer bir çok anısı mevcuttur belleklerinizde…Ve yine eminim ki her futbolseverin, renklerine gönül verdiği takımın taraftarı olmaya karar verdiği an ve kendince o anı resmileştirdiği deyim yerindeyse “taraftarlık mazbatasını” aldığı zaman çok özel ve belkide benimkisi gibi ilginç olmuştur.
Ne sınıftaki ezici F.Bahçe ve G.Saray üstünlüğüne karşı bir isyan, ne mahallenin en iyi top oynayan abisinin tuttuğu ve tutmamı istediği takımı tutma ne de hediye edilen bir forma sebebiyledir benim Beşiktaşlı olmam. Sadece Rahmetli Babamın bir sözü ile. Evet sadece bir kelime ile.
Henüz İlkokul sıralarını aşındırırken, neden sorduğumu bilmiyorum ama soruyorum işte. (Herhalde bazı sosyologların taraftarlıkla ilgili tanımlarında çokça kullandığı bir yere, bir kültüre ait olma dürtüsünden olsa gerek!)
- Baba sen hangi takımı tutuyorsun ?
- Beşiktaş
- Peki o zaman bende Beşiktaş ı tutuyorum.
Evet hepsi bu kadar.
Tam da o yaşlardaki her erkek çocuğunun olduğu gibi benimde idolüm babamdı ve dolayısı ile fazla sorguya suale gerek yok, koskoca adam yanlış düşünecek değildi ya, bir bildiği vardır elbet dedik çocuk aklımızla ve o gün bugündür Beşiktaşlıyım…
O günkü kararımda yanılmadığımı yine o günlerde bir türlü anlayamadığım, sevgili kardeşlerimle giriştiğim her kavga seansında (Ona neydi ki kardeş kardeş kapışıyorduk işte(!) üstlendiği Barış adamı rolünde, kavga ve şiddetten uzak durmamızı öğütleyen sözlerinde ve daha sonraları bizzat tanık olduğum ve maalesef şimdilerde bayağı bir aşınmış olan Beşiktaş kültürü ile özdeşleştirdiğim DÜRÜST, İLKELİ ve de MÜTEVAZI yaşamında anladım. Asla fanatik olmayan ve o müthiş zekası ile yaptığı esprilerle kendisini hayran bıraktığı diğer takım taraftarları ile meşin yuvarlak yüzünden bir gün olsun tartışmaya girdiğine şahit olmadım. Öyle ki, abartısız mahallemizde yediden yetmişe Beşiktaşlısı, F.Bahçelisi, G.Saraylısı, Trabzonlusu, A.Güçlüsü, Sakaryalısı herkesin ama herkesin sevgilisi olmuştu.
Elbette ki, lafta kalmayacaktı Beşiktaşlılık… En kısa zamanda o tarihi İnönü Stadının havası teneffüs edilmeliydi ve bunun içinde memleketimiz olan şehrin takımıyla (Samsunspor) o hafta sonu oynanacak maç idealdi.
Yine bizim gibi Beşiktaşlı olan hemşehrimiz Yakup Amca ve ben yaşlarındaki oğlu Şerif ile beraber düştük yollara. 30 yaşın üstündekilerin hatırlayabileceğini tahmin ettiğim, en arkasında bir biletçinin oturduğu ve arkadan binilen o garip İETT otobüsleriyle Taksim’e gelişimizi oradan Dolmabahçe ye salınıp, yanık köfte kokuları arasında stada girdiğimizi hatırlıyorum hayal meyal. Yalnız bir tuhaflık vardı ve içinde bulunduğumuz topluluk BJK yerine Samsun diye bağırıyordu… Herhalde Rahmetli Babamın ve Yakup amcanın hemşehrilik damarlarının kabardığı bir ana denk geldik ya da bir yalnışlık veya yer darlığı bilemiyorum. Ama bildiğim İnönü’nün şimdiki Yeni Açığının neredeyse yarısının Samsunspor taraftarlarınca doldurulduğu ve bunların arasında iki Beşiktaşlının olduğu. (Ben ve Şerif)
Şimdinin deplasmana gelen takım taraftarlarına yer verilmediği veya çok az yer verildiğini düşününce klasik olacak ama- NEREDE O ESKİ GÜNLER demeden de edemiyor insan.
Neyse biz maça dönelim, maçın başında penaltıdan gelen Paunoviç golüyle biz kendimizden geçip Beşiktaş çığlıkları atarken, ” Bağırmayın ulen” tarzında bir sesle irkilip arkamıza döndüğümüzde 18-20 yaşlarında bir abinin bize sinirli bir şekilde bakışıyla, babamın “onlar daha çocuk ” demesini ve o abinin bu söz sonunda başını öne eğip mahcup bir şekilde yerine oturmasını aynı dakika içinde yaşıyorduk, iki rakip kalede aynı anda yaşanan gol pozisyonu gibi.
Şimdiki zamanın tribünlerinde kahramanları çocuk dahi olsa benzer bir enstantanenin neler getireceğini düşünmek bile istemiyor insan.
Biz yine maçımıza dönelim, ilk yarı 1-0 Beşiktaş ın galibiyeti ile sona eriyordu. ikinci yarıda ise rakip takım taraftarlarının ismi nedeniyle dalga geçtiği Şaban ve ilk golün sahibi Paunoviç ile iki gol daha bulan Beşiktaş bu ilk futbol maceramızın keyifli bir hal almasını sağlıyordu.
Neşe içinde evimize dönerken babalarımızdan başka bir maça gelmek üzere şartlı bir söz almayı da ihmal etmiyorduk.
Şart mı ?
Bir sonraki maçı Beşiktaş tribünlerinden izlemek!
Yukarıda aktarmaya çalıştığım ve hiç unutmadığım ölene kadarda unutmayacağım “Beşiktaş ve Futbol” ortak paydalı ilk anımdı babamla paylaştığım…
Ve yine unutamayacağım sonuncusunu ise 04,08,2001 tarihinde acil olarak kaldırıldığı Haydarpaşa Numune hastanesinde yaşadım..
O gün Şifo Mehmet’in meşhur Jübilesi vardı hani gelirini Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfına bağışladığı…Daum’un Beşiktaş’ı ile Fatih Terim’in Milan'ının karşılaştığı maç..
Pek mecalinin kalmadığı ve çok az kendinde olduğu o halde “maç ne oldu” diye sordu bizlere.. Görevlilerden öğrendiğimiz 2-1 lik galibiyet skorunu kendisine ilettiğimizde o an son kez göreceğimizi bilmediğimiz bir tebessüm yayıldı yüzüne…
Ruhun şad olsun Sevgili babacığım..
foto : besiktasforum.net
Etiketler:
nostalji futbolu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
sağlıcakla.
:)
Yorum Gönder